Türk milleti olarak çok zorluklar
ve acılar çektiğimiz hepimizin bildiği bir gerçektir. Türk insanı, içinde
bulunduğu hal ve durumunu, yaşantısını, geleneğini, çile ve hasretlerini
özellikle yaşadığı aşkını hissettiği gönül sesini; sazıyla, sözüyle ve şiirlerle
anlatmaya çalışmıştır. Böylece, “Ben yandım eller yanmasın” düşüncesiyle kendi
tecrübesini topluma yansıtarak, bireylerin sebep olduğu hasret, çile, acıların
ve yanlış kuralların son bulmasına ve gelecekte tekrar yaşanmamasına gayret
göstermiştir.
Bütün bu sosyal yapı ve
gidişatlara ilave olarak birde yaşantı esnasındaki alın yazısı veya kader diye
yorumladığımız ve zaman zaman kendini gösteren değişmez kanunların getirdiği
dönüşsüz hadise ve gerçeklerin sebep olduğu üzücü kader sonuçlarının insanımıza
verdiği acılar, gönül ve ruh ıstırapları, evrensel afetler, tabiat ve insan
sevgisi ağıtlar ve şiirlerle dile getirilerek gönül sesi ifade edilmeye
çalışılmıştır.
Yazgı sonucu bir şekilde bizden
kopan kıymetli varlıklarımızı gönlümüzün ve ruhumuzun en güzel yerine
yerleştiriyor ve onları her an anıyor, görüyor ve seziyoruz. Böylece onları
gönlümüzde sonsuza dek sönmeden yanan bir meşale olarak yaşatıyor, yanımızda
bilinmeyen bir sona kadar taşıyoruz.